top of page
Arda Büyükmorova

12. Sınıflarla Üniversite Röportajları - Naira Altunkeser


Hangi ülke ve hangi üniversitelere başvurdun?

Ben İngiltere ve Amerikaya başvurdum sadece. İngilterede Oxford, Imperial, UCL ve King’s College’a başvurdum. İngiltere’ye biraz “safe” olduğu için başvurdum. İngiltere’nin eğitim sistemini pek kendime göre bulmuyordum, o yüzden Oxford falan istemiyordum, sınavına da zaten çalışmadım hiç. UCL ve King’s’den kabul aldım, şimdilik duruyorlar. Amerika’da UC Berkeley’e, UCLA’e başvurdum, oradan kabul geldi, Michigan’a başvurdum, oradan kabul geldi, Northwestern’dan burslu kabul geldi. Johns Hopkins’ten ret geldi, NYU’ya başvurdum ret geldi. Burslu başvurdum hepsine. Çoğu özel üniversiteye başvurdum, bir de Ivy’lere başvurdum. Harvard’dan defer geldi. Sonra da işte Columbia’ya girdim. Ivy’lerde waitlist geldi, Cornell dışında, oradan ret geldi. Harvard, Yale, Princeton, UPenn, Brown ve Dartmouth’ta waitlist geldi.


Sıra gelirse geçmeyi düşündüğün var mı?

Şöyle, ben ilk başlarda hep Harvard istiyordum, sonra Columbia’da Rabi Scholar diye bir program var, her sene en iyi on öğrencilerini seçtikleri, ona seçildim, orada üniversitenin ayrıcalıklı öğrencisi gibi oluyorsun. Sana para veriyor, fakültede özel çalışma imkanı veriyor, kısacası ayrıcalıklı oluyorsun yani. O olunca başka bir yer gelirse gider miyim bilemedim. Ama yine de Harvard’ı bekliyorum.


Bu saydığın üniversitelerin hangi bölümlerinden kabul aldın?

Genelde başvurduklarımda, bazılarında departmana başvuruyorsun ama biyolojiye başvurmak zorundaydım. Bazıları spesifik alan istiyor, genelde neuroscience, psikoloji ya da moleküler biyoloji yazdım. Biyoloji ağırlıklı yani, spesifik olarak ise neuroscience.


Sence özgeçmişindeki hangi özellik kabul almanı sağladı?

Tek bir şey diyemem, bir bütünlük halinde bakınca yaptığım her şey birbirini destekliyordu diyeyim ve sevmediğim hiçbir şeyi yapmadım, gerçekten sevdiğim şeyleri yaptım. Başından beri ne istediğimi biliyordum. Mesela 9. sınıfta drama sevdiğimi biliyordum, 4 yıl drama yaptım, seçmeli dersim dramaydı. Okul dışında küçük çocuklarla drama çalışması yaptım. Neuroscience’ı biliyordum başından beri, onun hakkında okul içinde ve dışında araştırma projelerim oldu otizm üstüne, onlar yardım etti. Kendi kurduğum kulübüm vardı. Genelde yaptığım bütün projeler, etkinlikler bir yerden initiative alarak başlıyordu. Onun dışında geçen sene aktivist projelerde yer almaya başladım, human rights gibi. Mesela bir vakıfta çalışıyordum, hala devam ediyorum, orada medyada nefret söylemleri üzerine çalıştım. Bunların geneline baktığım zaman hem sanat alanında hem bilim alanında bir şeylerim vardı, aynı zamanda dünyayla, toplumla iç içe projeler yaptım.


IB veya AP yaptın mı, yaptıysan hangisini yaptın ve hangi dersleri aldın?

AP yaptım. 10. Sınıfta başladım, psikoloji aldım. 11’de Calculus BC, Physics Mechanics C, Biyoloji, Kimya aldım. Bu sene de istatistik ve computer science’a girecektim ama büyük ihtimalle girmeyeceğim. Girersem de öylesine almış olacağım.


Bunlardan aldığın notlar nelerdi?

Biyoloji dışında hepsi 5, biyoloji 4.


Bu aldığın AP’lerin birçoğu, bazıları dışında okulda verilen AP’ler değiller. Okuldan aldıklarının ders düzeyi yeterli miydi? Okul seni tamamen AP’ye hazırladı diyebilir miyiz?

Ben şöyle yaptım, fizik AP’sini okuldan aldım, bir de calculus aldım. Kimyayı almadım çünkü annem kimya öğretmeni, annemle hallederim diye. Fiziği de tek başıma yapmanın zor olacağını ve bir öğretmenden yardım almanın iyi olacağını düşündüğüm için okuldan aldım. Gayet de yeterliydi, hatta okulda daha bile zor yapıyorduk. Bazen gereksiz zorluyordu hoca. 11. sınıfta Calculus BC alamıyorsun, okuldan calculus AB aldım ama sınavda BC’ye girdim. BC’nin 2 konu fazlası var, onları tek başıma çalıştım, bir iki ders aldım, BC sınavına girdim. Biyoloji’ye dışarıdan bir süre özel ders aldıktan sonra soru çözerek girdim.


Okulun dersleri dışında üniversite danışmanlığı bölümü sana giriş sürecinde yardımcı oldu mu, olduysa nasıl oldu?

Ben 11. Sınıfta dışarıdan danışmanlık almaya başladım çünkü burslu başvurmam inanılmaz başvurulara etki ediyor. Bu sene de özellikle korona yüzünden burslu başvurular dezavantaja düşmüş gibi gözüküyor. Okulun danışmanlık sisteminin etkisi açıkçası kişiden kişiye çok değişiyor. İstediğimde bayağı yardımcı oldular tabii ki. Ancak diğer okullara kıyasla sanki başvuru süresince öğrenci profili oluşturma konusunda daha etkin çalışmalar yürütülebilir diye düşünüyorum, ki bence burslu bir şekilde iyi bir yer isteyen biri için önemli bir şey. Nereye, nasıl başvuracağından çok bir öğrencinin başvurusunu nasıl sunması gerektiği, başvurusunda hangi tarafının gösterilmesi gerektiği ya da bütün parçaların nasıl birleştirilmesi gerektiği hakkında bir guidance alınsa çok daha iyi olur diye düşünüyorum. Bence okulda eksik olan bu olabilir. Öğrenci sayısının çokluğuna bağlı olabilir diye düşünüyorum. Ancak günün sonunda tabii ki ICCO ile sıkı ilişki kurarak ve büyük bir takım çalışması ile iyi sonuçlar alınıyor.


SAT’ye girdin mi?

Girdim. İlk olarak kendimi denemek için 11. Sınıfın aralığında girdim, nasıl bir sınav olduğunu vesaire görmek için. Ondan sonra bir daha giremedim korona yüzünden. 1 yıl neredeyse giremedim. 12. Sınıfın ekiminde girebildim, başvurulardan 2 ay önce falan oluyor. Sürekli iptal oluyordu sınav yerleri, ekimde şansıma girebildim. 1530 aldım, bir daha da girmedim. Bir de sonra subject’lere girdim, gerçi sonra kaldırıldı. Zaten çok gerekli olduklarını düşünmüyorum SAT subject lerin IB yaptıktan veya AP aldıktan sonra. Subject’ler AP’lere kıyasla çok yüzeyseller.


Neden yurt dışını tercih ettin?

Benim okumak istediğim bölüm Türkiye’de yok. Bazı yerlerde yüksek lisans olarak var sadece. Akademik olarak ana sebebim buydu. Bunu dışında da benim üniversite hayatından istediğim şeyi Türkiye üniversitelerinde bulabileceğimi düşünmüyordum. Bundan kastım ben sadece ders çalışayım, çok iyi biyoloji öğreneyim, çok iyi bir research’üm olsun, bitsin istemiyorum. Tabii ki eğitim çok önemli ama bunun üstüne bir şekilde dünyayla, dünya ve toplum sorunlarıyla bir yerden etkileşime geçmek gerekiyor. Bunu sağlayan üniversiteler de genellikle Amerika’da çünkü orada daha liberal düşünme şekli var açıkçası. Bastırılmışlık yok diyeyim, en azından çoğu kampüste. Daha global problemlere yönelik çalışmalar yapabileceğim ya da sosyal eşitsizliklerle uğraşabileceğim, ve kendime katkıda bulunurken dışarıya, dünyaya da dönebileceğim bir alan istiyordum. Çevreme de katkı sağlayabileceğim ve entegre olabileceğim bir kampüs istiyordum. Amerika kampüsleri daha çok böyle olduğu için Amerika’ya yöneldim.


Pandemi’yi de göz önünde bulundurunca yeni bir ülkeye yerleşecek olmak sana nasıl hissettiriyor? Okula gidebilecek misin?

Muhtemelen gideceğiz. Beni de hiç korkutmuyor, hatta daha da heyecanlıyım. Hep tek başıma bir şeylerle uğraşmayı, yeni şeyler kurmayı sevmişimdir. Ben de bir noktada tamamen farklı bir ortama girip, tamamen farklı bir kulvara geçip farklı şeyler deneyimlemek istiyorum. Tam tersine hayatım boyunca aynı yerde kalmak beni birazcık korkutuyor. Yeni bir ülkeye gitmek beni korkutmaktan çok heyecanlandırıyor. Tabii ki kötü tarafları da var iyi tarafları da var, yeni bir düzen kuruyorsun sonuçta ama istediğim ve hayalini kurduğum bir şey.


Türkiye’ye hazırlanmayı herhangi bir noktada düşündün mü?

Düşündüm, 9. sınıfta tam olmasa da çoğunlukla yurt dışıcı gibiydim, yani ortalamamı yüksek tutmuştum ne olur ne olmaz diye. Sonra 10. Sınıfta inanılmaz arada kaldım çünkü tıp istiyordum bir ara. Yurt dışında neredeyse imkansız olduğu için ve Avrupa’ya da gitmek istemediğim için Türkiye tıp için çok iyi bir opsiyon. Çok arada kaldım, aylarca, ama sonra daha önce de bahsettiğim aynı yerde kalma korkusu ve gerçekten tıp okumayı isteyip istemediğimi bilememem, doktor mu olmak istediğimi yoksa farklı bir şeyin peşinden mi koşmak mı istediğimden emin olamamam derken yurt dışına gitmeye karar verdim. Şu noktada kendimi oraya daha uygun gördüm ve ona karar verdim. Ama babam 3 ay öncesine kadar benim Türkiye’de kalmamı istiyordu o yüzden 11. Sınıfın yazında AP’lerin yanında bir de dershaneye başladım saçma bir şekilde. Dayanamadım ama, 2 hafta sonra bırakmak zorunda kaldım. Kendime uyduramıyordum Türkiye sistemini ama yine de denedim ve iyi ki de denedim çünkü en sonunda emin oldum. Haziranda da sınava öylesine, barajı geçmek için gireceğim.


Sence Üsküdar Amerikan’ın, mezun olmasına iki ay kalmış biri olarak sana kattığı en iyi özellik ne? Sence bu okul sana en çok ne kattı?

Çok klasik olmasına rağmen şöyle diyebilirim, ilk girdiğimde daha çekingendim, bir ortam hakimiyetim oluştu dört yıl içinde. Kesinlikle liderlik özelliği kazandım yaptığım aktivitelerle, Üsküdar’daki ortamın da seni buna ittiğini düşünüyorum eğer gerçekten istiyorsan. Akademik olarak baktığımda da çok geliştim ama akademikten kastım ders notu kesinlikle değil, bana nasıl araştırma yapılacağını öğretmesi, bir bilgiyi nasıl öğrenmem gerektiğini anlamam veya yeni bir şeyi nereden, ne şekilde bulmam gerektiği gibi şeyleri öğrenmem. Onun dışında daha rounded?? bir insan olmamı sağladı açıkçası buradaki ortam, insanlar da öğretmenler de. Kendi kendime nasıl bir şeyi başarabileceğimi öğrendim herkes gibi, çünkü bizim okulda herkeste görüyorum bunu.


Okulun sevdiğin ve sevmediğin birer özelliğini söyleyebilir misin?

Okulun arkadaş ortamını, insanların birbirleriyle olan iletişimini seviyordum. Mesela öğle tenefüsü dışarıda oturmak, öğretmenlerle öğrencilerin dinamiği, rastgele insanlarla konuşmak, o dinamik hoşuma gidiyordu. Akademik olarak da genelde onlara da uyan her şeyi yapmana izin veriyorlar. Gerçekten isteyen bir çocuk için bir şeylerin yapılabileceği bir ortam. Sevmediğim şey olarak ise okul içinde özellikle idari olarak büyük bir iletişimsizlik ve takmamazlık var diyeyim, bir kopukluk var. Mesela bir çok AP’ci gibi ben de bir AP’ci olarak 11. Sınıfta çok eziyet çektim. Bazen öyle bir noktaya geliyoruz ki lütfen AP’yi kaldırın okuldan, full IB okulu olalım moduna giriyoruz. Çünkü kaynıyoruz arada AP’ciler olarak. O büyük bir sorun oluyordu. Hiç bize, AP grubuna bakmıyorlardı, biz her şeyi kendimiz ayarlıyorduk. Sınavlardan önce hiçbir izin verilmiyordu, o bayağı zordu ya da mesela IB’lere uygulanan bir sürü şey bize uygulanmıyordu, bir sürü saçma şey oluyordu, ondan kurtuldum. Onun dışında genel olarak, küçük sınıftayken de gerek öğretmenler arası, gerek öğretmenlerle idare arası, gerek idareyle öğrenci arası büyük bir iletişimsizlik vardı. Sürekli var bu. Bir sınıfın ortalamasının 60, bir sınıfın 95 olması da olabilir bu ya da en basitinden dün IB’lerin açıklanma günüydü, bu sabah ilk ders her sınıfa quiz vardı. Hiç kimsenin hiçbir şeyden haberi yok ve genel olarak bu hep böyle oldu. Ben bir öğrenci olarak Üsküdar’da hep tek savaştığımı hissettim maalesef, okulun senin için savaşmıyor ve bunu sırf ben değil birçok arkadaşım da hissetti. Çok basitinden, neden bizim okulda SAT yok? Geçen sene onun da ızdırabını çektik. Robert’liler girdi Koç’lular girdi Hisar’lılar girdi, herkes girdi, giremeyen bir tek Üsküdar’lılardı. Mesela ben tek başıma okullarla, institution’larla uğraşıyordum. Bazı şeylerde okulun daha fazla initiative alması gerektiğini düşünüyorum.


Yurt dışında okumak isteyen alt dönemlerindeki öğrencilerin için tavsiyelerin nedir?

Aslında bir sürü var çünkü emin olun gerçekten 12. Sınıfa gelip o başvuru portalını açana kadar hiçbir şeyden aslında haberin olmadığını, GPA’in çok önemli olduğu ve yüksek olması gerektiği gibi genel algıların bir yere kadar doğru olduklarını ve bunların dışında daha ne kadar fazla önemli şeyin olduğunu öğreniyorsun. Mesela essay’ler çok önemli. Çünkü bu yoldan geçmiş kime sorarsan aynı şeyi der, herkes iyi, yani bir yerden sonra 93 ortalamayla 95 ortalama çok fark etmiyor. Senin bir şekilde kendin için ekstrem bir profil yaratman gerekiyor, bunu da essay’lerinle yapıyorsun çünkü bunlar seni farklı kılıyor. SAT’nin, GPA’in yüksekliği sana sadece göz önünde bulundurulman için bir kapı açıyor. Seni onlara kabul ettiren şey kendini ne kadar gösterebildiğin. Okullar benim gördüğüm kadarıyla idealist insanlar istiyorlar. Dünyayla, toplumla alakalı bir konu hakkında bir vizyonun olmasını ve bu vizyonun karşısında bir aksiyon almanı istiyorlar. Ben böyle bir dünya görüyorum, bunun hakkında böyle ideallerim var çünkü ben bunu yaşadım ve bunu yapacağım demeni istiyorlar. İleriye, dışarıya dönük insanlar istiyorlar ve bunu da essay’lerinle gösteriyorsun. Araştırma projeleri gerçekten önemli, yazdığım research paper’lar bana bayağı yardım etti ama ben essay’lerimde yaptığım akademik stajlardan, araştırmalardan bahsetmemeye çalıştım çünkü gerçekten herkes bunu yapıyor ve sıkıldılar artık bence öyle profillerden. Zaten başka alanlarda bunlardan bahsediyorsun. Senin gerçekte nasıl biri olduğunu görmek istiyorlar. Bunları da benim fikirlerim ve ideallerimle görüyorlar. En büyük tavsiyem, essaylerinde dünya hakkında, kendileriyle bağdaştırarak ne gördüklerini, nasıl çözüm üretebileceklerini ve toplum ve dünya karşısında duruşlarını sergilemeleri, otantik, içten ve sevecen bir şekilde. Bazı şeyleri bir okula iyi gözükmek için yazmayı da tavsiye etmiyorum. Her okulun farklı bir profili var. Yani Harvard’a yazdığın şeyi Stanford’a gönderirsen olmaz, ikisinin farklı profilleri var, ikisi farklı şekilde öğrenci almak istiyor. Üniversitelerin nasıl düşündüğünü, senin nasıl düşündüğünü bir şekilde ortaya koyman ve bunları yaparken de kendi otantik karakterini göstermen, farklı olman gerekiyor.


Comentarios


bottom of page