top of page
  • İdil Tabakoğlu

Doomsday

Dünyanın yük kapasitesi ne kadar? Dünya kaç tane insanın ihtiyaçlarına yetebilir? Bu sorulara yönelik birçok çalışma ve araştırma ortaya konulsa da medyadaki manipülasyonlar ve insanların kendi istediklerine inanma eğilimi yaklaşan bir gerçekten kaçınmalarına sebep oluyor. Dünya’nın sonsuz kaynakları yok ve şu an bile nüfustan kaynaklanan sayısız problem yaşayıp buna rağmen bu kadar hızlı çoğalan bir tür olan insanlar için sonun çok yakın olduğunu iddia etmek yalan olmaz. Gezegenimizin biyolojik sınırını aşmış durumdayız ve 2050’ye kadar dünya nüfusunun üçe katlanacağı öngörülüyor. Şu anki da kaynakların bize yetmesi için dünyanın yaklaşık 1.75 katına ihtiyacımız var. “UNEP Global Environmental Alert Service / One Planet, How Many People?” verilerine göre yapılan 65 hesaplamadan 20 (%30) tanesi Dünya’nın yük kapasitesini ≤ 8 milyar, 14 (%22) tanesi ise ≤ 16 milyar olarak tahmin ediyor. Bu sayı insanların tüketim çılgınlığının artmasıyla daha da aza iniyor. Bu hesaplamaları yapmak da o kadar zor çünkü her zaman bir “eğer” sorusuna göre değerlendiriliyor. Mesela teorik olarak dünyanın destekleyebileceği insan sayısı çok yüksek bulunabilse de; burada hayat kalitesi, yoksulluk sınırındaki insan miktarı gibi yönler ihmal edilebiliyor ve yaşamın sağlık, eğitim, konut/barınma, sanat, din, sosyal ihtiyaçlar gibi sayısız yönleri bu niceliklere sosyolojik bir yön, bir nitelik kazandırıyor. Yine de araştırmaların çoğunluğun önerdiği değere, yani 8 milyara ulaşmamıza aylar kaldığının altı çizilmeli.



Peki neden üremeye devam ediyoruz? Türünün devamlılığını sağlamak konusundan bahsetmeyeceğim bile, aşırı nüfusun geçerli olduğu bir senaryo esas alınacak. Dünyada doğduğumuz andan itibaren bize bir ideal hayat tanıtılıyor. Evlenip birkaç çocuk sahibi olmak. Çoğu insan neden çocuk istediğini bile bilmiyor, sadece yıllarca insanlara bir “aile” kurması gerektiği diretiliyor ve sevdikleri kişiyle bağlı kalabilmenin, onları kendine bağlamanın tek yönü olarak tanıtılıyor. Yaşlanınca kendilerine bakacak kişi olması gerektiğinin derdine düşen insanlar bile sırf bu düşünce üzerinden dünyaya yeni bir hayat getiriyorlar, tamamiyle kendi endişeleri için. Dinlerde de evlenip çocuk sahibi olmak genellikle tanrılar tarafından ödüllendiriliyor. Bunlar inanca sağlanan bir katkı, inanan sayısının artması olarak görülüyor. Çünkü insanlar hayatlarının amaçlarını kriz yaşayacak dereceye kadar sorguluyor; o yüzden onları hayatlarının sonuna kadar meşgul edecek, bunu tekrar düşünmeye enerjileri bile kalmayacak bir çözüm belirliyorlar. Çocuk sahibi olmak. Sayısız insan hayatı yaşamaya değer kılan ve onları devamlı mutlu kılacak tek şeyin, büyürken korkunç davranacakları; onlara finansal, psikolojik anlamda büyük yük olacak çocuklar olarak belirliyor.


Belki aklınıza Çin’in tek çocuk politikası gelmiştir. Fakat bu politikanın kısa süreli artışı etkilese de çok verimli olduğu ileri sürülemez, özellikle toplumsal alanda. Bu politika Çin halkının cinsiyet ve ataerkil anlayışlarıyla birleşerek genç nüfusunda kız erkek sayısı arasında derin bir fark oluşmasına sebep oldu. Kız çocukları sıkça ailelerin erkek çocuk istekleri yüzünden kürtajla alınıyordu. Ayrıca, bir süre sonra ihtiyaç duyulan çalışan nüfus sağlanamayınca bu politikadan vazgeçilmek zorunda kalındı. Olağanüstü sıklıkta olmasa da yine de insanların böyle bir nüfus durumunda absürt miktarlarda üremesi engellenebilir ve engellenmeli de. Kimisi insanlara çocuk sahibi olmayı bırakın demenin moral değerlere karşı olduğunu tartışsa da nüfus sorununun tartışılamayacak bir gerçek olması bu argümanları çok zayıf duyarlar olarak kılıyor.


Son olarak evet, çocuk sahibi olmak iyi niyetle ve doğru şartlarda da sahip olunabilecek bir arzu. Burada da insanların niye çeşitli sağlıksal dezavantajlarına bile karşın kimsesiz bir bebek veya bir çocuk evlat edinmek yerine illa kendi kanından yeni bir canlı istediği merakı doğuyor. Doğuştan kadınlara dayatılan anneliğin kutsal olması kavramı bir yana bunu başka faktörler de etkiliyor. Evet evlat edinmek çok zor bir süreç fakat bu şartları az çok sağlayamayanlar zaten muhtemelen çocuk sahibi olmamalı. Aynı zamanda bireylerin biyolojik ve kişilik özelliklerinin dünyada kalıcı kalmasını ve soyunu devam ettirme isteği var. İnsanlar dünyada kendilerini kalıcı kılmak istiyor bu yüzden kendinden daha genç birer benzer yaratıyorlar. Bu (diretilen?) isteklerin, baskıların, sorumluluk üstlenilirken yeterli gelmemesi de nüfus artışının yanında kontrolsüz bir durum ortaya çıkarıyor. Kalıcılıkları için bencilce ölümlerine kadar sınırsızca üreyen bir toplum. Bir süre sonra arkamızdan hiçbir iz kalmayacak, çoğumuzun torunları bile olmayabilir.


Bence bunun en acı kanıtlarından biri günümüzün dehası Elon Musk'ın Dünya'nın içinden çıkılmaz bir durumda olduğunun herkesten çok farkında olup birçok sorunu çözebilecek servetini, gezegenimiz yerine daha sonra yerleşilebilir olması için Mars'a yatırması. Muhtemelen Dünya için pek umut kalmadı ve ne kadar geç olursa olsun ne zaman bu konuya yönelik inkâr bırakılıp gerekli adımlar atılacağı merak konusu.

Comments


bottom of page