top of page
Ayşe Doğa Özbek

Zaman Hız Sınırını Aştı!

Tamamen güncel olmayan ama hayatımızda ara sıra karşımıza çıkan bu konuyla ilgili artık yazmaya karar verdim. Bu yazıda içimi döktüm. Uzun olacak ona göre! “Daha” on dört yaşındayım. “Gencim”. Fakat 13 yaşından itibaren zaman bana hızlı geçmeye başladı. Artık zamanın geçmesini büyümek, gelişmek, istediğim yaşa doğru gitmek gibi değil; yaşlanmak, çocuk zevkinin bitmesi, ölüme biraz daha yaklaşmak olarak görüyorum. Eskiden sanki zamanı kontrol edebiliyordum, şimdi ise ona ayak uydurmak, onu “yavaşlatmak” için beynimi değişik hallere sokmam gerekiyor. Bir yerde “Günler hızlı, yıllar yavaş geçiyorsa genç; günler bitmek bilmez, yıllar hızlı geçiyormuş gibi geliyorsa yaşlanmışsınız demektir.” diyordu. Çok doğru bir yorum bence. Ben henüz yaşlanma kategorisine geçmedim ama “genç” bakış açısını kaybettiğim bir gerçek. Tabii yaşlılık kompleksine girmiş kadınlar gibi olmak istemem: “Pardon kırk değil 39 yaş”, “Yok ya botoks yaptırmadım!”, “Ayten bak bakayım bu kıyafet oluyor mu bana?”. Bu yazıda hem dertleşmek istiyorum, hem de çözüm odaklı bakmak istiyorum çünkü biliyorum ki dertlenmek değil, sorunu anlamak ve çözüm bulmaktır doğru…


Yaşlandıkça zaman niye daha hızlı geçiyor? Ortapia kanalından izlediğim “Beynin Zamanla İmtihanı” adlı video bunun birçok sebebi olduğundan ve düşünüldüğünden bahsediyor. Tüm detaylara ulaşmak için videonun tamamını izleyebilirsiniz, ben kısaca bahsedeceğim. Zamanı hızlı hissetmemize neden olan durumlardan biri, dopaminin azalmasıdır. İnsanların biyolojik saatinin yanında bir de “iç saati” vardır. İç saati düzenleyen faktörlerden birinin de dopamin olduğu düşünülmektedir. Dopamin azaldığında zaman algısı bozulmakta, arttığında ise zamanı olduğu gibi anlama yeteneğinin arttığı görülmektedir. Bir deneyde gençlerin üç dakikayı ortalama olarak 3 dakika 3 saniye, yaşlıların ise 3 dakika 40 saniye ölçtüğü görülmektedir. Yaşlandıkça dopaminin azalması, bu düşünceyi daha güçlü kılan kanıtlardan biridir. Zamanın daha hızlı geçmesinin nedenlerinin birinin de hayatımızın yüzde oranlarının değişmesidir. Bir yıl, iki yaşındaki çocuğun hayatının yarısıdır fakat yirmi yaşındaki bir gencin hayatının 5’de biridir. Daha büyük yaştaki insanlar için ise bu değer daha da küçülmektedir. Düşünceye göre 5-10, 10-20, 20-40, 40-80 yaş arasındaki zaman aynı olmalıdır! Zamanın hızlanması için son neden metabolizmanın yavaş olmasıdır. Flicker Füzyon Frekansı adı altında yapılan bir çalışma, bir frekansta yanıp sönen bir ışığı her canlının farklı gördüğünü gösterir. Bu bulguya göre biz bir ışığı duruyor gibi görsek bile frekans değeri yüksek olan canlılar onu yanıp sönüyor olarak görür. Frekans algılama değeri ne kadar yüksekse duyularla o kadar bilgiyi işleyebiliriz. Daha çok bilginin işlenmesi zamanın daha yavaş geçmesini sağlar. Yani frekansı bizden yüksek olan canlılar, bizim için ağır çekim olan bir zamanı yaşamaktadır. Bunlar zamanın hızlı geçmesine neden olan bilimsel çalışmalardan birkaç tanesi ki bunun dışında bir sürü kanıtlanmamış teoriler de var...


Tüm yazdıklarımın dışında şu yönden de bakmalıyız: Çocukluk veya gençlik, yetişkinlik veya yaşlılıktan gerçekten daha mı güzel? Küçükken en güzel yaşın 14 yaş olduğunu düşünürdüm. Şu an 14 yaşındayım ve öyle düşünmüyorum. Gerçekten de her yaşın ayrı bir güzelliği var. Büyürken her yaş çok farklı: 9 ile 10, 13 ile 14, 14 ile 15… Büyüdükçe 77 ile 78 çok farklı değil gibi görünecek ve demin bahsettiğim gibi matematiksel olarak da öyle olmamalı. Ama duygularımızı matematiksiz yönlendiremez miyiz? Bilmiyorum, cevabı o yaşta bileceğim. Bu nedenle her anın tadını çıkarmalıyız. Çok gıcık bir söz değil mi? “Hayatın tadını çıkar, pöh. Bak kendi de bilmiyor cevabı nasıl olacak. Şu soruyu çözerken gör bakalım hayatın tadı nasıl?” diye düşünüyor olabilirsiniz. Ben de o düşünceye sahiptim, fakat olaya her “an”ın “tadını çıkarmak” olarak bakmamam gerektiğini yeni öğrendim. Şimdinin değerini bilin ve elinizdeki olanaklarla mutlu olun, çünkü gerçekten geçmişte yaşayamayız, geleceği de bilemeyiz. Bu nedenle üç seçeneğiniz var: “gelecekle kaygılanmak ve anı kaçırmak böylece geleceği an yapmak sonra onu kaçırmak” diye bir döngüye girmek, “geçmişi düşünmek ve geçmişi düşündüğünüz büyük olasılıkla hüzünlü anları geçmişe çevirmek ve ona üzülmek” diye başka bir döngüye girmek ki mutlu insanların geçmişi “o zamanlar çok güzeldi” bakış açısıyla düşünmediklerini, ve genel olarak geçmişi daha az düşündüklerini hatırlatmak isterim. Ya da anda kalmak. Konuşurken konuşmaya dikkati vermek, iş yaparken işe dikkati vermek, iş bitince internete girmek yerine (internete bağımlı olmak veya zaman geçirmek haricinde girdiğiniz ne kadar az an varmış değil mi?) bir şeyler öğrenmek, üretmek, keşfetmek, şükretmek…


Özetle zamanın yavaş geçmesini takıntı haline çevirmeyin ve hayatın bu gerçeğini kabul edin. İnanın, hayatınızın her döneminde zaman yavaş da geçecek, hızlı da geçecek!


Comments


bottom of page