top of page
Çağla Açıkalın

Özel olmak zorunda mıyız?

Hayatımız boyunca "ortalama" kelimesi bizlere kötü çağrışımlar yapmıştır. Ortalama bir not aldığımızda özel veya başarılı olmadığımızı, herhangi birinden farkımız olmadığını, daha iyiye gitmemiz gerektiğini düşünür dururuz. Peki ortalama olmak neden bu kadar kötü?


Açıkçası bu özel olma isteği pek çok farklı şeyden kaynaklanıyor. Bunların ilki ailemiz, yetiştiğimiz ve kendimiz hakkındaki düşüncelerimizin çoğunluğunu oluşturan ortam. Küçüklükten itibaren ailemiz bizi hep diğer çocuklardan farklı, özel biri olduğumuz düşüncesiyle yetiştirdi. Çoğu aile ise kendi başarısızlıklarını çocuklarıyla gölgelemeye çalıştı ve onları hırslı bireyler olarak yetiştirdi. Kendi yolumuzu çizmemiz, bazen başarısız olmamız, düşüp kalkmamıza izin verilmedi. Küçüklükten itibaren içine sokulduğumuz bu yarış, bizim başkası için öğrenen, hayalsiz bireyler olmamıza yol açtı.


İkinici bir neden ise eğitim. Okula başladığımızadan beri hocalardan duyduğumuz " şu ana kadar gördüğüm en iyi.." veya

"sınıfın en yüksek notu.." gibi sözler her zaman öğrencilere başarılı ve seçkin olmaları gerektiğini söylüyor. Öğrencilere hep yüksek mevkilerdeki insanların hayatları anlatılıyor, onlar gibi olmaları bekleniyor. Bunun sonucunda da kendini değil, hocaların egosunu tatmin etmeye çalışan öğrenciler çıkıyor, merak duygusu yok oluyor ve öğrenmek tat vermiyor.


Üçüncü neden ise medya. Her zaman "Dünya'nın en ..." gibi başlıklarla karşılaşmışızdır. Medya, bize her zaman ekstrem hayatları, pahalı eşyaları, büyük başarıları gösterir ve bizim de böyle olmak isteyişimizden beslenir. Hayatımızdan ne kadar memnun olursak olalım gördüğümüz bu inanılmaz "verimli" hayatlar bizim kendimizi değersiz hissetmemize yol açıyor.


Çevremiz "özel" ve "seçkin" olmaya bu kadar takıntılıyken, bunların bize ne gibi bir geri dönüşü olabilir? Başarıyı, her zaman göz önünde olmak, seçkin olmak, farklı olmak vb. kavramlarla tanımladığımız sürece; kendi elde ettiğimiz başarıları görmezden geliyoruz ve kendimizi bir hiç gibi hissediyoruz. Rahatlıktan uzak durmaya çalışıyoruz, her zaman daha fazlasını istiyoruz, en iyi, en güzel, en özel... derken yarışlar içinde kendimi kaybediyoruz. Hiçbir zaman kendimize sormuyoruz, bir şeyden gerçekten zevk alıp almadığımızı umursamıyoruz bile.


Gelelim "ortalama" olmanın neden kötü bir şey olmadığına, daha doğrusu "olağanüstü" olmanın neden sandığımız kadar mükemmel olmadığına. Ortalama hayatlı insanlar kendi başarıyla yetinebilir ve çevresindeki etkenlerden daha az etkilenir. "Farklı" olma çabasındakiler ise başarılarını çoğu zaman yetersiz bulur ve kendini suçlar, her zaman daha da iyisinin olduğuna inanır ve mükemmeli ararken kendini kaybeder.


Hepimiz zaman zaman kendimizi fazla sıradan ve başarısız hissediyoruz ve kendimizi kanıtlama ihtiyacı duyuyoruz. Bize seçkin ve farklı olduğumuz söylenmesini istiyoruz. Ama aslında bizi farklı yapan birçok özellik hali hazırda var, fakat çevremizdeki insanların ve medyanın yüzeyselliği sadece belirli bir kısmını ele alıyor. Bu yüzden çevresel etkenlerle kendimize değer biçmek yerine, kendimizle gurur duyalım ve başarılarımızı görmezden gelmeyelim.

Comments


bottom of page